KÖKENLERİNE BAĞLI YAŞAMAK

“Varlığım Türk varlığına armağan olsun”
Şehirlerde yaşayan milyonlarcamız illaki bir kırsal yaşamdan gelmiş insanlarızdır, bizimde köylerimiz sürülerimiz tarlalarımız vardı geçmişte değil mi? Bahsettiğim birebir biz olmasak da bizim babamız dedemizdir bu kırsal yaşamdan gelen. Bir çoğumuz şehirlerdeki mekteplerde okuduk ama kökenlerimizin olduğu diyarlara döndüğümüzde sürülerimizi otlatmaya gitmiş, tarlalarımızı sürmeye fidelerimizi sulamaya çapalamaya koşmuşuzdur, bunu bazen ihtiyaçtantan kaynaklı bazen ise zevkle isteyerek yapmışızdır. Günümüzde bu hayattan gelen bir çoğumuz Öğretim görevlisi, bürokrat, memur, işçi öğretmen, polis, savcı, avukat, hakim, doktor gibi meslekler icra ettiğimizden dolayı şehir hayatının sıkıcılığına kendimizi mahkum etsek de hangimiz toprakla hayvanlarla uğraşmayı özlemiyoruz, hangimiz uçsuz bucaksız arazilerde at sırtında bir gün geçirmek için şu şehir hayatından yüz günü feda etmeyiz?
Hemen hemen hepimiz bu şehir hayatında da o kırsaldan getirdiğimiz ruhu içimizde yaşatmaya, O hayatın gereklerini gittiğimiz yerlere götürmeye devam ediyoruz ve belkide bizden sonraki nesille aramıza duvarlar ören adına kuşak çatışması dedikleri çatışmalar oluşuyor. Fakat bu çatışmanın adına her ne kadar kuşak çatışması deseler de aslı itibariyle bunun adı bu değildir. Bunun adı güzel günleri özlem duyulabilen geçmişi içinde yaşatan, efendi toplumların alışkanlığıyla davranmaya çalışan nesille; ağır teknolojinin altında ruhu ezilmiş, hapsolmuş neslin düşünce ve davranış çatışmasıdır. Yani bu işin kuşakla alakası pek yok gibidir.
Çiftçileri tüccar, köylüleri köle gözüyle görmediğimiz gün, Köylünün bir toplumun olmazsa olmazı, çiftçiliğin yer yüzündeki en onurlu meslek olduğunu idrak ettiğimiz gün inanın bana bu toplum sanayi alanında da, bilim alanında da, Teknolojik olarak da çok büyük bir atılım gerçekleştirecektir. Yeter ki toplumun her kesimi hepimiz köylüyüz hepimiz çiftçiyiz diyebilecek düzeyde tahsilini tamamlamış olabilsin. Yeterki doktorumuz, bürokratımız, Avukatımız, Hakimimiz, Savcımız, Öğretmenimiz, Öğretim görevlimiz, Mühendisimiz, Komutanımız, Polisimiz bir gün geldiği noktayı hatırlayıp yaşamında bir defe daha köyüne dönüp bir gün uçsuz bucaksız arazilerde at sürsün, fide çapalasın, sürüleri gütsün. Bunu bir kazanç uğruna değil kendine rahatlama adına, çocuklarını geçmişle bağ kurdurma adına yapsın, kendinden sonra yaşayacak neslin kökenlerine bağlı olarak yaşam sürmesini sağlamak adına yapsın. Yaşamında herkes bir kez daha köylü olsun, üretimi görsün, inanın bana bu ülkede herşey daha iyi daha yaşanası olacaktır. Evet Bilimsel Çifçilik bu toplum için ne kadar gerekliyse, Kökenini yaşatan bilim insanları da bu toplum için o kadar gereklidir.
“Tanrı Türkü korusun ve yüceltsin.”