BES-SEN'DEN KAMUOYU AÇIKLAMASI

Basın ve Kamuoyuna Saygıyla..
GÜNDEMDEKİ EMEKLİNİN UĞRADI HAK GASPI VE TALEPLERİ
1949 yılında Emekli Sandığı kurulduğunda, devlet, çalışan memurun kazandığı her hakkı emekli memuruna da teslim edeceğine dair bir söz vermişti. Bu düzenleme, yalnızca bir yasal yükümlülük değil, aynı zamanda adaletin ve toplumsal sözleşmenin bir gereğiydi. Ancak Temmuz 2023'te, tarihte eşi görülmemiş bir şekilde, bu söz çiğnendi. Çalışan memura verilen 8.077 TL seyyanen zam, emekli memura verilmedi; kanunlar ihlal edildi, vicdanlar yaralandı. Bugün o rakam, enflasyon karşısında 14.492 TL'ye ulaşmıştır. Hak olan, adil olan, bu tutarın emekli memurlara gecikmeden ödenmesidir.
Ne hazindir ki, emekli memurun alın teriyle hak ettiği bu zam için kaynak bulunamazken, kur korumalı mevduatlar için hazinenin kapıları ardına kadar açılmaktadır. Emekli memur için bütçe sıkıntısından bahsedilirken, garantili projelere milyarlar aktarılmaktadır. Enflasyonun yükü altında ezilen emekli memura kuru bahaneler sunulurken, mültecilere cömertçe imkânlar sunulmaktadır.
Bir yanda emeğiyle devlete yıllarını vermiş memurların görmezden gelinmesi, diğer yanda yabancı diyarlardan gelenlere bol keseden destekler… Bu tezat, ne vicdana sığar ne de adaletin terazisine.
Emekli memur, hakkını teslim eden bir devlet görmek istemektedir.
Emekli memur, kendisine verilen sözlerin tutulmasını beklemektedir.
Emekli memur, enflasyonun gölgesinde unutulmayı reddetmektedir.
Devlet, kendi kanunlarını ve geçmişte verdiği taahhütleri çiğneyerek ayakta kalamaz. Bahanelerle örülen bu duvarlar, hak arayanların sabrı karşısında yıkılmaya mahkûmdur. Çünkü adalet, ancak sözlerin tutulduğu, hakların teslim edildiği bir zeminde yeşerir.
Ey devlet erkânı, şimdi bir tercih yapma vaktidir: Ya verilen sözleri tutup adaletin ışığını yükseltirsiniz ya da bu vebalin altında ezilirsiniz. Emekli memur, o ışığı beklemektedir. Çünkü hak yerini bulmadıkça, ne gönüller huzur bulur ne de vicdanlar susar.
Bir zamanlar, işçi ve Bağkur emeklisinin maaşı asgari ücretin üzerinde bir gurur nişanıydı; %110’unu aşan bu oran, emeklerinin karşılığıydı. Ancak 2008’den bu yana, bir kör bıçak gibi derinleşen makas, onların gelirini gün be gün aşındırdı. Bugün gelinen noktada, asgari ücretin yarısına düşen maaşlar, bir zamanların üretici ellerini sefalete mahkûm etti.
Oysa bu insanlar, ömürlerini bu ülkenin kalkınmasına adadı. Alın terleriyle yoğrulmuş bu topraklara, katma değer kattılar. Şimdi ise ne bir lütuf, ne bir bahşiş istiyorlar; sadece haklarını talep ediyorlar. Adaletin terazisinde, emeğin karşılığı olan payı istiyorlar.
Diyorlar ki:
"Biz, ömrümüzün sonunda sefalet değil, huzurla yoğrulmuş bir yaşam istiyoruz. Biz, sadaka değil, alın terimizin bedelini istiyoruz. Ve hak ettiğimizi alana dek, sesimizi yükselteceğiz; yankımız, dağların ötesine ulaşana dek. Çünkü biz 16 milyonuz, ve 16 milyon yürek, bu ülkede bütün güçlerin üzerinde bir iradeyi temsil eder."
Şimdi onların sesi, bir fırtına gibi yükseliyor. Hak ettikleri adaletin baharını getirecek rüzgâr, yeryüzüne yayılan bir yankıya dönüşüyor. Çünkü adalet, onları beklemiyor; onlar adaleti çağırıyor. Ve bu çağrı, hiçbir kulağın sağır kalamayacağı kadar güçlü, hiçbir vicdanın duymazdan gelemeyeceği kadar haklıdır.
Resül KARA
Bağımsız Emekliler Sendikası
Tire İlçe Başkanı